Eski zamanlarda birbirini uzaktan gören sevgililer birbirlerine mektuplar yazarmış. Kız, beybabasının hışmından korkup delikanlıyla buluşamaz ama yine de sevdiğini mektupsuz bırakmaz, dadısıyla, olmazsa bakkalın çırağıyla ona gönderirmiş. Sevdiği kızın pencereden bir bakışıyla içi eriyen delikanlı, mis kokulu sevgilisinin mektubunu defalarca okur, onu utandırmayacak ama aşkını da anlatacak kelimeleri seçmek için saatlerce uğraşırmış İkisi de birlikte olacakları günün hayalini kurarlarmış
'Geçti o günler!' diyorsunuz. Doğrudur. Ama hala kadınlarla erkekler birbirlerine aşık oluyor, hala aşklarını kelimelere dökmek istiyor. Sadece araçlar değişti. Günümüzde dadının görevini İnternet üstlendi; mektuplar da kokulu kağıtlara güzel elyazısıyla yazılmak yerine elektronikleşti. Sevgilileri ayıran şey de artık 'beybaba'lar değil mesafeler
Sonuçta ortada hala bir aşk ve bunu anlatmak isteyen iki kişi var.
Yan yanaysanız sorun yok ama ayrı şehirlerde, hatta ayrı ülkelerde yaşayan ve ancak elektronik mektuplarla sevişip koklaşan bir çiftseniz o zaman aşk (elektronik) mektupları aşkınız için gayet önemli.
Size bu zor ve dikenli yolda birkaç tüyo:
* E-posta yoluyla yaşanan ilişkilerde en büyük sorun yanlış anlaşılmaktır. Vücut dilinizi kullanamadığınız, sesinizin tonunu ayarlayamadığınız için siz ak derken o kara anlayabilir. Onun için kullandığınız kelimeleri dikkatli seçin ve anlatmak istediğinizi uzun uzun, açıklayarak anlatın.
* Başka bir sorun ona özene bezene yazdığınız o e-postayı sevgilinizin düzgün bir ortamda okuyamama ihtimalidir. Yani bütün gününüzü onun gözlerini düşünerek geçirdiğinizi anlattığınızın mektubunuzu patronunun önünde okuması e-postanın etkileyiciliğini azaltacaktır. Bu durumdan kaçınmak için e-postanızın konu bölümüne, 'yalnızken ve beni özlediğinde oku' ya da o anlamda birşeyler yazabilirsiniz.
* Eğer sadece arkadaşsanız ve e-postalarda arkadaşlığınız yavaş yavaş duygusal bir ilişkiye dönüşme eğilimindeyse bir anda heyecana gelip en son söyleyeceğinizi ilk başta söylemeyin. Başta bahsettiğimiz vücut dili ve tonlamanın olmayışı, ya da onun gözlerini görememeniz ciddi yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Bu yüzden aşkınızı itiraf edecekseniz bile aman yavaş yavaş edin. Her aşamadan sonra ondan cevap bekleyin ve tavrınızı onun cevaplarına göre şekillendirin.
* Unutmayın, siz ne kadar tedirginseniz karşınızdaki de o kadar tedirgin. Onun bu rahatsız halini en aza indirmek için elinizden geleni yapın; mesela onun e-postasını aldıktan sonra bir an evvel cevap yazın çünkü sizin için basit bir gecikme olsa da karşınızdaki bunu yazdığı şeylere karşı bir tavır olarak algılayabilir ve yine yanlış anlaşılmalar olabilir.
* Bazıları güzel ve romantik şeyler söylemekte zorlanabilirler, yani ağızları o kadar da iyi laf yapmaz. Sonuçta derdinizi acemice de anlatsanız, samimi olmanız büyük bir ihtimalle karşınızdakine yetecektir. Ona somut olaylar yerine duygularınızı anlatırsanız samimiyetinizi anlaması daha kolay olabilir. Örneğin şöyle başlayan bir e-postaya ne dersiniz?
'Bu sabah başıma gelen en iyi şey senin e-postanı almaktı. Sabahki mutsuzluğum bir anda kayboldu, bugünün pazartesi olduğunu bile unuttum. Biraz da heyecanlandım seni düşününce'
Ama yine de bir türlü söyleyemediğiniz o romantik sözcüklerinizin mektubunuzda yer almasını istiyorsanız şiirlerden faydalanabilirsiniz. Sizin söylemek istediğinizi çok güzel söylemiş şairler vardır mutlaka.
* Tabii her şeyin ötesinde, her ne kadar sevgililer için 'uzak diye bir yer yok' dense de, siz bir an evvel para biriktirip kısa bir süreliğine de olsa onun yanına gitmeye bakın. Çünkü ne yazarsanız yazın, hiçbir şey birbirinize sarılmanın yerini tutmayacaktır.